Medyascope Röportajı: HDP, 1990’lar Türkiyesi’nin Koşullarına Odaklı Siyaset Alışkanlıklarını Masaya Yatırmalıdır
Kars Belediye Eş Başkanı Ayhan Bilgen, 2014 yılındaki Kobane eylemleri gerekçe gösterilerek 25 Eylül 2020’de gözaltına alındı, 2 Ekim 2020’de tutuklandı. Kars Belediyesi’ne ise kayyum atandı. Eylül 2020’den beri Ankara-Sincan Cezaevi’nde bulunan Bilgen, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) Kars Belediye Başkanı seçilmişti. Bilgen, Şevin Alaca ile birlikte belediye eşbaşkanlığı görevini yürütüyordu. Sincan Cezaevi’ndeki Bilgen, Medyascope‘tan Gülçin Karabağ‘ın sorularını yanıtladı.
Türkiye’de yeni bir anayasa yazım sürecinin toplumun tüm aktörlerinin katılımıyla gerçekleşebileceği bir siyasal zemin var mı?
Ayhan Bilgen: Türkiye siyasetindeki sistemden kaynaklı iki kutupluluk, toplumun ortak gelecek kurma imkanlarını tehdit ediyor. Amerika’daki parti disiplinsizliği geçişkenliklere zemin oluşturarak sibop rolü oynuyor ama Türkiye’de parti fanatizmi bunun önünü kestiği için, ortak geleceğe yönelik toplumsal beklentilerle partiler arasındaki gerilim derin kırılmalar doğuruyor. Anayasa konusu, aritmetiksel üstünlük sağlamanın ötesinde toplumsal buluşmayı hukuki zemine kavuşturmadır. Hazırlık, tartışma ve yazım süreçlerinin katılımcılığı, metnin içeriğinden daha değerlidir. Önce yöntem tartışması yapmak ve masada konuşulması gerekenleri şimdiden deklare ederek ön kesmek, sadece iktidar partisinin planını bozayım derken tam tersine B planında, muhalefete biçilen role uygun pozisyon almaktır. Hükümetin niyeti ne olursa olsun, toplumsal sözleşme süreci siyasi partilerin hesap ve çıkarları üzerinden değil ülkenin ve toplumun beklentileri üzerinden tartışılmalıdır. Anayasa yapımı bir sonuç olabileceği gibi toplumsal diyaloğu geliştirecek bir sebep olarak da ele alınabilir. Zemin yok diyerek herkesin pozisyonunu koruması yerine ahlaki ve yurtsever sorumlulukla anayasada ortaklaşılması gereken değerler üzerinden bu zeminin oluşması için çaba gösterilmeli.
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik yönetilemezlik halini siyasi iktidar sizce nasıl aşmaya çalışabilir? Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş ile mi güçlendirilmiş başkanlık sistemi ile mi?
Ayhan Bilgen: 2017 referandumunda parlamenter sistemin iyileştirilmesini savunmuştum. Toplumlar deneme tahtası gibi salt çoğunlukla sistem değişikliğine motive edilmemeli. O dönemde başkanlıkta ısrar edenler yanlış yaptı diye bugün de yeni sistem tartışmasından ısrarla hareket etmek muhalefetin strateji yanlışı olur. Bana göre de parlamenter sistemin ıslahı daha kolay bir yöntem olmasına rağmen verili durumdan hareket etmek pratik siyaset açısından bir zorunluluktur. Anayasalar tarihsel bir arka plan ve sürecin parçası olarak ele alınmalı. Sanki beyaz bir tuvale hayalinizdeki resmi çizmek gibi ütopik davranılmamalıdır. Muhalefet olarak paydasını güçlendirilmiş sistemde görse bile mevcut cumhurbaşkanlığı sisteminin daha güçlü bir denge denetleme mekanizmasına kavuşturulmasını da B planı olarak görüp, buna göre yol haritası tartışmalıdır. Cumhurbaşkanlığının 12 Eylül anayasasından kaynaklı vesayetçi rolünün aşılması için doğrudan halk tarafından seçilmesi bir kazanımdır. “Kabinenin oluşum yöntemi meclis denetimini engelliyor” gerekçesi ile formül aramak, şablonik sistem tartışması yapmaktan daha önceliklidir. Her iki sistemde de kendi içinde tutarlılığı sağlayacak güçler ayrılığı mekanizmaları olduğuna göre hangi sistemden çok nasıl mekanizmalara ihtiyaç var tartışmasına odaklanmalıyız.
Cezaevine girdikten sonra sosyal medya üzerinden hem HDP’ye hem de genel Türkiye siyasetindeki tıkanmışlığa yönelik eleştirileriniz oldu. Sizce şu anda HDP’nin en temel sorunu nedir?
Ayhan Bilgen: Siyasette en temel kriz, temsili demokrasi aygıtlarının toplumsal sorunları önceleme ve çözme kapasitesinin güç geçtikçe kaybolmasıdır. Siyasetin sorun çözme potansiyeli zayıfladıkça siyasete olan güven ortadan kalkar. Bu da ya umutsuzluğu ya da toplumsal kaosu besler. Siyasette genel bir dönüşüm ihtiyacı hayati önemdedir. Aksi takdirde partilerin toplumu motive etme çabası sadece hayal kırıklıklarını tekrarlar. Sorun küreseldir çözüm ise toplumların kendi özgünlükleri ve tarihi tecrübeleri içinde inşa edilmelidir. HDP, 1990’lar Türkiyesi’nin koşullarına odaklı siyaset alışkanlıklarını masaya yatırmalıdır. Sorunun niteliğindeki değişme, siyaset yapma araçlarındaki değişme, Kürt siyasetinin tarzını değiştirmesini de zorunlu kılıyor. Kürt toplumunun değişimi, Irak ve Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’de Kürtler’in ülke yönetimine katılımını hem güvenlik hem özgürlükler açısından zorunlu kılıyor. Toplumsal meşrutiyet krizinin odağı haline gelmek tüm siyasal ihtimalleri kilitliyor.
Sosyal medya hesabınızdan 18 Ocak’ta yaptığınız “Türkiye’de yeni bir fikir ve tarza ihtiyaç var. Bunun düşünsel ve toplumsal zeminini oluşturmak gerekiyor. Bunun yeni bir siyasi partiye dönüşme ihtimali, göreceği ilgi ve imkanlarla ilgilidir” açıklamanız dikkatleri çekti ve yeni bir parti sinyali olarak değerlendirildi. Yeni bir parti kurmayı düşünüyor musunuz?
Ayhan Bilgen: Yüzün üzerinde partinin kurulduğu bir ortamda kişisel heves ve macera arayışında değilim. Toplumsal barışı, siyasal diyaloğu geliştirecek bir yeni senteze ve kamplaşmaların ötesinde siyaset tarzına ihtiyaç var. Bir fikrin ve tarzın partileşmesi kişilerin tercihi ile değil toplumun teveccühü ile olur.
Yeni bir parti kurmanız HDP tabanında bir bölünme yaratır m? Yoksa DEVA ve Gelecek Partisi’nin talip olduğu muhafazakâr Kürt oylarına mı bir rakip olur?
Ayhan Bilgen: DEVA ve Gelecek Partisi, yakın dönemde iktidarda iken şimdi muhalefet olmanın empati yapabilmek açısından önemli aktörleridir. Türkiye siyasetinde en büyük boşluk empati yapabilme yeteneği ile ilgili. İktidarın kendini muhalefet yerine koyarak düşünebilmesi muhalefetin de tersine empati yaparak sorumlu ve yapıcı hareket etmesi beklenir. İktidarın doğası ile muhalefetin rolü yeniden ele alınmalıdır. Ezber bozan, cesur değişiklikler kurucu rol oynarlar. Aksi takdirde herkes eski ezberine devam ederse olan ülkeye ve topluma olur. Siyasetçinin kendini yenileyememesinin bedelini sessiz yığınlar ödememelidir.
Kişisel tarihinize baktığımızda Mazlum-Der Başkanlığı, HDP içinde de milletvekilliği, parti sözcülüğü ve belediye başkanlığı yaptınız. Hatta HDP eş genel başkanlığı için de isminiz anılıyordu. Kutuplaşma siyasetinin etkisi altında birçok siyasetçinin kendi grubuna çekildiği bu günlerde farklı siyasal eğilimlere sahip gruplarla iletişime geçebilecek bir siyasi angajmana ve iletişim tarzına sahipsiniz. Sizce bu Türkiye siyasetinin bir aktörü olarak size bir avantaj sağlıyor mu, nasıl? HDP içinde temsil ettiğiniz bir kesim var mı?
Ayhan Bilgen: Tarihin bazı dönemlerinde korumacı reflekslerle sağlam duvarlar örmeye, setler çekmeye ihtiyaç duyulmuş olsa da bugün yeni pencereler açmaya, köprüler yapmaya ihtiyaç var. Türkiye toplumunun fay hatları olan inançsal ya da etnik kimliklerin bir çatışma potansiyeli olmaktan çıkıp, zenginlikle büyüme dinamiği haline gelmesi için hepimizin sadece bize en bağlı fanatik kesimlere değil, ötekine hitap etmeyi göze almamız ve başarmamız gerekiyor.
HDP Eş Genel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar “HDP’nin İmralı ve Kandil’e göre pozisyon belirlediğini söylemek haksızlıktır. İktidar bunu, bizi ve siyasal ortamı terörize etmek için zaten yapıyor. İyi niyetli yaklaşımlarda bu kadar muğlak bir ifadenin problem yarattığı kanaatindeyim. MYK’da Bilgen’in eleştirileriyle ilgili şöyle bir görüş oluştu. Dile getirdiği görüşler tartışılabilir ama parti kurulları yerine doğrudan kamuoyuyla paylaşılması doğru değil çünkü Ayhan Bilgen’in bunları bize iletmesinin önünde engel yok” dedi. Ne diyorsunuz?
Ayhan Bilgen: Ben siyasette başka partilerdeki rakiplerimi bile yenmeyi değil, kazanmayı tercih ederken parti içinde kimseyle kişisel polemiğe girmeyi istemem. Daha önce parti kurullarında yaptığım tartışmalar 2010 yılından beri biliniyor. HDP siyasetin toplumsal zeminlerde yatay tartışmayı radikal demokrasinin gereği olarak kabul ederek kurulmuştur.
Sizce HDP kapatılabilir mi? Olası bir kapatma tehdidine karşı HDP’nin ivedilikle yapması gereken nedir?
Ayhan Bilgen: Parti kapatma konusunun sağlıklı tartışılabileceği iletişim olanaklarını bile kaybettik. Cemil Meriç’in tabiri ile sağırlar diyaloğu siyaseti kuşattı. Bu konunun hukuki ya da siyasi boyutundan daha önemlisi toplumsal psikolojik boyutudur. HDP’ye yönelik toplumsal öfkeyi anlayarak bunu aşacak açılımlar yapmak nasıl HDP’nin göreviyse, parti kapatmanın HDP tabanında oluşturacağı travmayı göz ardı etmemek de diğer partilerin görevidir.
HDP’nin muhalefet partileriyle görüşme talebini bir hamle olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ayhan Bilgen: Siyasette yadırganması gereken diyalog değil iletişimsizliktir. Sadece muhalefet ve iktidar odaklarının kendi içinde görüşmesi bile artık Türkiye’ye yetmemektedir. Özgüvene dayanan siyaset, iktidar ve muhalefet tarafındaki partilerin karşı gruplarla da müzakere etmesini, ülkenin geleceği açısından zorunlu kılıyor.
HDP kendini ittifaklar siyaseti alanında nasıl konumlandırabilir?
Ayhan Bilgen: Bu konuda ne yazık ki bir seçeneksizlik pozisyonu oluşmuştur. Cumhur İttifakı’nın ötesinde Millet İttifakı’ndaki aktörler de HDP ile açık fotoğraf verme niyeti taşımıyorlar. Bu durumda HDP toplumsal zeminde köklü bir tartışma yapmak zorundadır.
Kürt sorununun kalıcı bir biçimde çözülebilmesinin başat aktörleri kimler olmalıdır?
Ayhan Bilgen: Öncelikle sorunun bölgesel ve küresel çekişme ya da kavga aracı olmaktan çıkartılmasını sağlayacak bir güven ortamının inşasına ihtiyaç var. Siyasi ya da sivil aktörleri dışlamayan ama toplumu siyasetin asıl öznesi ve muhatabı gören bir süreç ve onun mekanizmaları, platformları oluşturulmalıdır. Bu konuda, bugüne kadar sözünü söylemeyenleri duymak, onları dinlemek, ayrım yapmadan tüm annelerin sesine kulak vermek bence siyasetçilerin tercihi olmalıdır.