Cumhuriyet Gazetesi Röportajı: Sorunları Halının Altına Süpürürsek Geç Kalırız
Muhalefet içinde bazı isimler partilerinin işleyişine karşı ciddi eleştiriler getiriyor. Bu isimlerden biri Ayhan Bilgen… HDP ile ilgili eleştirilerinin zamanlaması üzerinde çok konuşuldu. Bilgen bu konuda şöyle diyor: “Zamanlama benim tercihim değil. Daha önce de bu tür tartışmaları hem parti kurullarında ilgililere ilettim hem de kamuoyu önünde yapmaya çalıştım. Şüphesiz bunların farklı niyet ve beklentilerle araçsallaştırılması benim irademin dışında ve tutukluluk koşullarından kaynaklı sağlıksız iletişim ortamından kaynaklıdır. Siyaset, netice üzerinden tartışılır. Sonuç olarak ortada bir tıkanma var. Bu düğümü çözmek ve işi akışına bırakan pozisyondan bir an önce çıkmak gerekiyor. HDP, inatçı ve kararlı bir duruş sergiliyor ama bu sorunu çözmeye yetmiyor. Elbette bu durumun tek sorumlusu HDP değil. HDP’den beklentinin yüksek olması yadırganmamalı, aksine fırsata çevirmenin yolları aranmalıdır. HDP üzerinden tüm muhalefeti dizayn etme kozu elde olduğu müddetçe hassas günler hiç bitmeyecektir. Zamanlama hatasını geç kalma olarak beyan ediyorsanız bunu anlar ve üzerime düşen sorumluluğu kabul ederim.”
“Kendimi daha doğrudan ve sağlıklı ifade edebileceğim koşullarda tartışmak isterdim” diyen Bilgen’in cezaevinden yaptığı açıklamalar arasında iki bölüm öne çıkıyor. Bunlardan biri “HDP tersine Türkiyelileşme yaşıyor” sözleri… Bu konuyu biraz daha detaylı anlatmasını istiyorum: “Türkiyelileşmeyle ilgili beklenti Kürtler dışında toplumun farklı kesimleriyle de buluşarak siyasi talepleri ortaklaştıracak bir siyaset yapma formülünün geliştirilmesiydi. Bu konuda sembolik düzeyde de olsa alınan mesafe önemli. HDP temsili demokrasiyi değil, radikal demokrasiyi referans alan bir parti olduğu için farklı kesimleri siyasi süreçlere taşıma konusunu sadece temsil sorunu olarak ele alamaz. Dindar siyasetçiler ya da Alevi siyasetçilerin temsil edilmesinden öte muhafazakâr kesimler ya da Alevi toplumunun en az Kürt toplumu kadar aktif özne olarak sürecin parçası olması hedeflenmeli. Siyasette ‘marifet iltifata tabidir’.”
TERSİNE TÜRKİYELİLEŞME
“Toplumsal sahiplenme genişledikçe Türkiyelileşme konusunda mesafe alınacağını, bu konuda ilerleme oldukça toplumsal katılım için cesaretin büyüyeceğini” ifade eden Bilgen, “Tersine Türkiyelileşme dediğim ‘temsili demokrasinin krizlerini’ kendi bünyesine taşımaktır. Toplumun siyasete katılımının önündeki engelleri, alışkanlıkları HDP’ye de taşıyacak yaklaşımlara kapı aralamak. Bu elbette bilinçli bir tercih değil ama bir virüsün bulaşması gibidir. Genç kuşak muhafazakâr aile çocuklarının psikolojisini nasıl eski sağcı siyasetçi profili tatmin etmiyorsa, Alevi gençler de Aleviler adına siyaset yapılmasının ötesinde bir katılım iradesini yansıtıyorlar. Özetle toplumsal dinamikler adına eski yöntemlerle siyaset yapılması, farklı kimlik ve geçmişe sahip kişilerin vitrinde yan yana gözükmesinin ötesinde bir yatay demokrasi hareketinin inşa edilmesi gerekiyor. Bunu sağlayacak cesur adımlar toplumcu siyaset ahlakıyla atılmazsa, durağanlaşma içe kapanmayı ve ardından da kolay kriminalleşmeyi beraberinde getirir” diyor.
KANDİL VE İMRALI
Bilgen’in eleştirilerinde önce çıkan bir diğer cümle; “Hem müdahaleden şikâyet edip hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmak, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikaptır.” Bilgen’e, “HDP’nin, Kandil ve İmralı için pozisyon belirlediğini mi düşünüyorsunuz” diye sordum. İşte Bilgen’in cevabı: “Çağrı yapan bir siyaset tarzıyla hamle yapan bir siyaset tarzı farklıdır. Dili, muhatabı, araçları, yoğunlaşması farklı olur. Çatışma yaşayan ülkelerde sorunun parçası gibi görülen bir adres olmaktan çıkıp çözümü bezen taraflara rağmen yönetmek daha fazlasını göze almayı gerektirir. Barışı ve demokrasiyi isteyen değil, inşa eden bir sürecin yönetimi başka bir çaba ve iradeyi gerektirir. HDP, aydınların metin imzalayıp çağrı yapmasının ötesinde bir muhatap olma imkânına sahiptir.”
DERDİNİ ANLATAMAMA SORUNU
Bilgen’e göre, Türkiye metropollerinde yaşayan Kürt nüfus, Diyarbakır, Van, Mardin gibi şehirlerde her şart altında HDP’ye oy veren sayının çok üzerinde. Önerisi ise şu: “Siyasi partiler genişleme stratejisi ile değişim ve büyüme yol haritalarını birlikte ele alabilmeli. Elbette her değişim süreci sancılı olur. Ama hiçbir sancı bugünkü acıdan daha büyük değildir. Genişlemenin önündeki engel diğer partilerden farklı olarak HDP’de geleneksel taban değildir. Bu önemli bir imkândır. Annelerin acısını bitirecek adımlardan anaların rahatsız olması düşünülebilir mi? Hâlâ bölünmeyi isteyen bir parti muamelesi görmek bence kendi derdini anlatamama sorunudur. Siyasette algı ile olgunun farklı olması durumunda bunu ‘düzeltmeyi’ başarmak tam da özne olmayı başarmaktır.”
HALININ ALTINA SÜPÜRÜRSEK GEÇ KALIRIZ
– Siyasette gördüğünüz ana problem nedir?
Bir kısmı tüm partileri ilgilendiren Türkiye siyasetinin genel yapısal sorunları. Osmanlı’nın son döneminde partiler aracılığıyla ete kemiğe bürünen siyasal akımların bile gerisine düşmemiz. Osmanlı Mebusan Meclisi ya da Birinci Meclis’te (TBMM) yürütülen tartışmalara baktığımızda genel bir geriye gidiş yaşıyoruz. 120 yıl önce Arnavut sorunu milletvekilleri tarafından tartışıldı. Bugün o düzeyin tekrarı bile gerçekleşmiyor, Kürt sorunu tartışmalarında… Yine genel parti kültürü, siyasetin kişisel kazanç kapısına dönmesi, parti içi demokrasinin kurumsallaşması gibi konularda da genel yapısal sorunlar yaşanıyor. Bunların dışında elbette HDP’nin kendine özgü sorunları var. Birincisi, çatışmalı bir sorun alanının tarafı olmaktan kaynaklı sorunlar. Türkiye, İrlanda’nın tam tersi bir süreç yaşadı. Orada önce yasal partiyle taleplere ulaşılamadığı iddiası ile silahlı örgütlenme ortaya çıktı. Türkiye’de ise önce silahlı mücadele vardı ama zamanla yasal siyasal mücadelenin dinamikleri gelişti. Bugünün dünyası Kürt milletvekillerinin SHP’den ayrıldığı dönemin dünyası olmadığı gibi, Türkiye ve Kürt partilerinin yönetim biçiminin aynen devam ettirilmesini, HDP’nin kurulduğu dönemin koşulları bile çok değişti. Siyasette parti bir organizma gibidir. Büyüdükçe değişim, değiştikçe büyüme…
– Açıklamalarınız nasıl tartışılsın isterdiniz?
Tabii tartışmanın tarafı isem kendimi daha doğrudan ve sağlıklı ifade edebileceğim koşullarda tartışmak isterdim. Ne yazık ki Nasreddin Hoca’nın dediği gibi ‘duyanlar duymayanlara söylesin’ pozisyonunda tartışmayı doğru yönetmek mümkün olmuyor. Sorun analizini kapmak, alınganlık ya da savunma reflekslerine girmeden, suçlama ya da niyet okuma alışkanlıklarına tenezzül etmeden siyasi sorunlarımızı tartışabilmeliyiz. Halının altına süpürmeye devam edersek geç kalacağımızı düşünüyorum. Siyasete olan güven azalıyor, kararsız seçmen bandı genişliyorsa çok daha rahatsızlık verecek pozisyonlar ortaya çıkmadan ‘acı reçete’ göze alınmalıdır. Elbette bazen usul esastan önce gelir ama daha iyi usulle tartışmak adına tartışmayı ertelemeyi muhalefet açısından yanlış buluyorum.