Türkiye ekonomisinde yönlendirici planlama uygulanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Küresel rekabet koşulları karşısında yeni işbirliği ve kümelenmeye dayalı üretim sistemleri geliştirilmelidir. Hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyan tedarik zincirleri, özellikle yerel ve bölgesel ekonomik kapasiteyi hızla artıracaktır. Bütçenin yaklaşık %15’ini oluşturan faiz giderleri yüksek borçlanmaya dayalı ekonomik tercihlerin kaçınılmaz sonucudur. Cari açığı önemsemeyen tercihler artık yapısal krize dönüşmüştür. Ülkedeki büyümeyi ve temel hizmetleri engellemeyecek ancak kamudaki yersiz israfı sonlandıracak, bütçe disiplinini ve hesap verilebilirliği esas alacak yeni bir kamu harcamaları yaklaşımına ihtiyaç vardır. Yerel tarım ve hayvancılık stratejilerinin hayata geçirilmesi, girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve gıda güvenliği açısından aciliyet taşımaktadır.
EKONOMİK BAĞIMSIZLIK OLMADAN SİYASİ BAĞIMSIZLIK OLMAZ
Ekonomik bağımsızlığını sağlayamayan toplumların siyasi bağımsızlığı nasıl mümkün değilse, ekonomik özgürlüğünü elde edememiş yurttaşların da demokrasi ile ilgili iradelerini yansıtmaları çok gerçekçi değildir. Kim sadece hukuku düzelterek ekonomiyi düzelteceğini iddia ediyorsa dünyanın gerçeklerinden habersiz boş vaatte bulunuyordur. Biz tam tersini iddia ediyoruz. Diyoruz ki; ekonomide yurttaşlarımızı borç batağından kurtaramazsak her vatandaşımızın özgürce düşünmesini ve yarınlarına dair kaygı duymadan, geleceği ile ilgili endişe taşımadan hareket etmesini sağlayamayız. Bu anlamda paylaşmayı başarmalıyız, birlikte üretmeliyiz, birlikte yönetmek için el ele vermeliyiz. ‘Dünyayı yakarsa garipler yakar’ demişler. Ekonomik adaletin olmadığı bir yerde barış olmaz. Barışın olmadığı yerde kimse huzur bulamaz. Bu nedenle önce ekonomide insanca yaşanacak koşulları siyaset garanti altına almalıdır. İnsanca yaşam koşullarını sağlayamayan bir ülkede hiçbir kazanım kalıcı olmaz. Bu nedenle diyoruz ki: Sessizseniz ses sizsiniz. Kimsesizseniz kimse sizsiniz.